11 sanatçının üretimlerini bir araya getiren karma sergi Baskı Noktası ve sanatsal ifadesinde insan ve mekân arasında kurulan güçlü bağa odaklanan Özlem Yenigül’ün ilk kişisel sergisi Her Yerde Ev Olma Arzusu, 23 Ocak – 2 Mart 2025 tarihleri arasında Anna Laudel İstanbul’da izleyiciyle buluşuyor.
Baskıresimin özünü ve değerini yeniden hatırlatmayı amaçlayan Baskı Noktası sergisi, farklı teknikler ve kavramsal yaklaşımlarla çalışan sanatçıları bir araya getiriyor.
Kapsamlı seçkide Şerife Şen Akkaş, Ozan Bilginer, Ramazan Can, María Chillón, Emre Çalış, Sabine Delahaut, Engin Esen, Doğu Gündoğdu, Fırat Güner, Aslı Işıksal ve Jean-Michel Uyttersprot’un üretimleri yer alıyor.
Engin Esen
Görüntülerle olan etkileşimimizin tarih boyunca olmadığı kadar eşsiz bir yoğunluğa ulaştığı bugünlerde, Baskı Noktası izleyicisini dinginlik, derinlik ve emek odaklı bir deneyime davet ederken, zanaatkarlığın organik ilişkilenme biçimlerine dikkat çekiyor.
İlhamını baskıresimin dönemine özgü teknikler, malzemeler ve sanatçının dokunsal emeğiyle şekillenen sanat pratiğinden alan sergi birbirinden farklı teknikler ve kavramsal yaklaşımlar sunan sanatçılara yer veriyor.
Sergi, baskıresmin doğası gereği kusursuz imgeler üretmek yerine sürece yayılan sistemini ve deneyselliğini görünür kılınıyor. Her bir eserin fiziksel emeği, malzemeyle kurulan ilişkisi ve zamana yayılan üretim süreci, imgenin kendisini değil, yaratılma hikayesini ön plana çıkarıyor.
BASKIRESİMİ YENİDEN DÜŞÜNMEK
Sergi, benzerlikler yerine uyuşmazlıkların diyalogunu önemserken, farklı teknik ve kavramsal yaklaşımlarda çalışan sanatçıları bir arada izleyiciye sunarak uyuşmazlıkların bir çatışmadan çok farklı bir tartışma, görme ve düşünme biçimi olabileceğinin kapısını aralıyor.
REKLAM
Sergiye özel ürettiği eserlerinin de yer aldığı Diseditioned adlı serisinde, Engin Esen baskıları önce parçalara ayırıyor; ardından white noise (beyaz gürültü) örüntüsünü taklit edecek şekilde yeniden birleştiriyor. Sanatçı bu analojiden yola çıkarak, gürültünün çok sesli ve anonim doğasını, edisyon kültürünün “çoklu tekillik” düşüncesi içinde yeniden yaratıyor.
Engin Esen
María Chillón, Nudo isimli serisinde Japon washi kağıdına burin gravür tekniğiyle yapılan, insan, bitki ve hayvan arasındaki sınırları araştıran imgeler sunuyor. Hafızadan, bazen de doğada keşfedilen bir grafik formdan yola çıkan sanatçı bu imgelerde saç, deri, kök, yılan ve dokunaç gibi unsurları çağrıştıran hayalî varlıklar yaratıyor. Bu varlıklar, çevremizin ve bedenimizin kırılganlığı ve geçiciliği üzerine düşünmek için bir zemin oluşturuyor.
María Chillón
Fırat Güner sergideki baskı serisinde insanın doğa, teknoloji ve zamanla olan ilişkisini kavramsal sorgulamalar ve ironik metaforlarla ele alıyor. Anlamı, yalnızca bir ifade değil, deneyim yoluyla keşfedilen bir olgu olarak işleyen Güner, yargıdan çok tanıklığı esas alarak izleyicisine açık uçlu sorular sormayı hedefliyor. Hata kavramını sanatsal bir araç olarak benimseyen sanatçı, dijitalin kusursuzluğunu el emeğinin organik izleriyle karşılaştırıyor.
Kolektif hafızayı canlandırarak bireyleri yaşayan bir topluluğa ait olma duygusu etrafında birleştirmeyi amaçlayan Sabine Delahaut ise Entre Chiens & Loups adlı serisinde toplumun bireyi giderek daha fazla yalnızlığa ve iletişimsizliğe sürükleyen dönüşümünü sorguluyor. Sanatçı, zamansız bir evrensel veri tabanı yaratarak kişisel hikayelerin ortak bir zeminde harmanlanmasını sağlıyor.
Sabine Delahaut
Dijitalleşmenin ve beraberinde şekillenen görüntü enflasyonunun hiper-yoğun estetik anlayışına karşı bir tartışma başlatan Baskı Noktası sergisi baskıresimin mekanik ve süreç odaklı yönünü de öne çıkarıyor.
AİDİYET, MEKÂN VE EV KAVRAMLARINI ELE ALAN SERGİ: HER YERDE EV OLMA ARZUSU
Özlem Yenigülilk kişisel sergisi“Her Yerde Ev Olma Arzusu”nda mekân, kişisel tarih ve bireyin yakın çevresindeki nesnelerle kurduğu ilişkiler üzerinden aidiyet kavramını ele alıyor.
Sanatçı, “Nereye ait hissediyorum?” sorusunu merkeze alarak, mekân ve ev kavramlarını sorguluyor ve yanıtlarını ev yaşamında kullanılan geleneksel tekniklerde arıyor.
Sergide, Yenigül’ün tufting ve punch dokuma teknikleriyle ürettiği duvar işleri; önceki çalışmalarının temelini oluşturan desen defterleri; kolalama yöntemiyle biçimlendirdiği ev içi nesnelerden kumaş kalıpları ve yüksek baskı örnekleri yer alıyor.
Sergideki büyük ölçekli dokuma duvar yerleştirmelerinde, Yenigül, kendi evinde kullandığı nesnelerin temsillerinden yola çıkarak ev ile kurduğu bağı, kimliğini ve nesnelerin aidiyetini sorguluyor.
İlk mekânı olan “eve” dönüş fikri etrafında şekillenen bu yerleştirmelerde, sanatçı tufting ve punch dokuma tekniklerini kullanarak kadın figürlerine yer veriyor ve kadın kimliğinin ev ile olan bağlantısını öne çıkarıyor. Rengârenk çiçeklendirmeler ise sanatçının mekâna güzelleme yaparak bir tür kimlik edindirme çabası olarak öne çıkıyor.
Sanatçı, izleyiciye tanıdık ama bir o kadar da kendine özgü yeni ifade biçimleri sunarken, kullandığı nesnelerle oluşturduğu yüksek baskı örneklerinde izini alma düşüncesini işliyor. Yenigül, her evde bulunan ve varlığını sürdüren danteli, kendi evinde kullandığı nesnelerle birleştirerek özgün bir kompozisyon yaratıyor.
Yüksek baskı tekniğiyle bu kompozisyonların izini çıkaran sanatçı, böylece nesnenin oradanlığına atıfta bulunuyor. Özlem Yenigül’ün iz bırakmak üzerine çalıştığı baskı serisine, kumaşları kolalama yöntemiyle elde ettiği kaşık, küllük gibi gündelik nesnelerin kalıpları da eşlik ediyor. Bu nesneler, ev kimliğine dair göndermeler yaparak, seriye anlam katıyor. Sergide, sanatçının pratiğinin temelini oluşturan desen çalışmaları da yer alıyor.
MEKÂNIN KİMLİĞİ-KİMLİĞİN MEKÂNI
İnsanın mekânsal deneyimlerine dair sorunları tufting ve punch dokuma tekniği, kumaş kalıplar ve yüksek baskı yöntemiyle şekillendirilmiş temsillerle irdeleyen sanatçı kendi ifadesiyle “Her mekân, insanla karşılıklı etkileşim içerisindedir. Yapılan müdahaleler her zaman karşılıklıdır” diyor. Sanatçı üretimlerinde “ev” kavramı ise bu müdahalenin en yoğun yaşandığı mekân olarak ele alıyor.
Sanatçı Martin Heidegger’in “yuva” kavramına da atıfta bulunduğu bu olguyu şöyle açıklıyor:
“…Mekânlara karşı hissedilen özel olma durumu, onunla kurulan ilişki ile ilgilidir. Dolayısıyla kurulan her ilişki oluşan bağlar ile birlikte ona yeni bir kimlik ve boyut kazandırır. Martin Heidegger yaşamın özü olarak yuva kavramını, bir kimlik meselesi, aidiyet ve yerleşiklik olgusu etrafında ele alır. Ona göre insanın bir mekânla kurduğu bağ, o mekânı yalnızca bir fiziksel alan olmaktan çıkarır; ona anlam,bellek ve bilişsel bir haritayla birlikte kimlik kazandırır.
Mekân yalnızca kişilerin içinde hareket edebildikleri ya da faaliyetlerini gerçekleştirebileceği yerler olmaktan öte, kişinin duygusal ve psikolojik unsurlarıyla değer kazanır. Kişi mekânı algılarken, onu aldığı mesajların birikimleriyle deneyimler ve tüm yaşadıklarıyla beraber okur. Kişinin kendi varlığının bir kazanımı olan eşya, kültürel, fiziksel, psikolojik ve bilişsel iletişimi sonucunda bir anlam kazanır. Mekâna ait olan izlerimiz, eşyalarla bir nevi desteklenir. ‘Benim olan-bana ait olan’ kişiselleşmiş nesnelerimiz, mekânın karakterini oluşturan temel yapı taşlarıdır…”
Geçmiş üretimlerinin yanı sıra, daha önce üretmiş olduğu işlerinin devamı niteliğindeki yeni üretimlerinin de yer aldığı “Her Yerde Ev Olma Arzusu”, sanatçının ilk kişisel sergisi olarak da öne çıkıyor.
İki sergi, 23 Ocak – 2 Mart 2025 tarihleri arasında Anna Laudel İstanbul’da ziyaret edilebilir.
Haber Kaynak : HABERTURK.COM
“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”
GÜNDEM
12 Şubat 2025SPOR
12 Şubat 2025GÜNDEM
12 Şubat 2025SPOR
12 Şubat 2025SPOR
12 Şubat 2025GÜNDEM
12 Şubat 2025GÜNDEM
12 Şubat 2025